Okuma : 3803
Yazan : fatih kurtbey kocapinar
Tarih : 23.10.2012 01:30:17
Kategori : 68 AKSARAY
Dua'nın Etiği
Herbirimiz, hergün onlarca kez dua ederiz yaratıcıya. Bazen bir gelin duvağı içindir bu dua, bazen yeni bir anahtar, bazen bir çocuk, bazen, bazen, bazen...
Dua'nın Etiği
Herbirimiz, hergün onlarca kez dua ederiz yaratıcıya. Bazen bir gelin duvağı içindir bu dua, bazen yeni bir anahtar, bazen bir çocuk, bazen, bazen, bazen... Kimi zaman hemen olması için kimi zaman gelecek için olur bu dualarımız. Dini ne olursa olsun, neye inanırsa inansın hatta inanıp yüce saydığı bir değeri olmayan insanlar bile eder bu duaları.

İlk varolduğu günden bu yana, tapınaklar, ibadethaneler, gizli mabetler inşa etmiş ademoğulları-havvakızları, kutsal saydıkları, inandıkları şeylere ulaştırabilmek için bu duaları. Hatta bu dünyada adet edindiğimiz rüşveti bile alet etmişiz bu ritüele. Kimisi tapınağının önüne meyveler, etler, hediyeler koymuş dualarının kabul edilmesi için, kimisi adaklar adamış, yine yaratıcının yarattığı bir başka canlının canını alarak.
Peki duanın adabı, şekli, hayırlısı-hayırsızı olur da etiği de olur mu? Bir kaç örnekle düşünelim birlikte;
Bir ibadethanede iki kişi yan yana dua ediyor. Duacılardan birisi ertesi gün ailesi ile birlikte, ne zamandır sabırsızlıkla bekledikleri, bütün bir yılın yorgunluğunu atıp yeni ve zor günlere hazırlanacakları tatile gidecek. Ertesi sabah erkenden koyulacaklar yola. Tatil malzemeleri arabalarını tıka basa doldurmuş, arka koltukta çocuğu, ön koltukta eşi ile birlikte. Adamcağız kazasız belasız gidip gelebilmek için "lastiğine taş değmemesini" diliyor yakarırcasına.
Hemen yanı başındaki duacı ise, kader bu ya, bir lastik tamircisi. Ne zamandır işleri durgun, bazı günler esnaf tabiri ile siftahsız kepenk kapatıp dönmek zorunda kalıyor iki çocuğunun ve eşinin yanına elleri boş olarak. Gözlerini sımsıkı kapamış elleri semada yalvarıyor yaratanına işlerinin artması adına.
Böyle bir durumda hangi duanın kabul olması gerekiyor acaba?
Gelin bir örnek daha düşünelim;
Bir avukat, bütün yıl adliyede o duruşma senin, bu duruşma benim koşturup durmuş. Malum pekte hayırlı işler olmaz adliyelik. Kadıncağız öyle duruşmalarda vekillik etmek zorunda kalıyor ki; ne gözyaşlarına tanık oluyor, ne isyanlara kimi vakit. Bazılarında başarılı olurken bazılarında ne diyeceğini bilemiyor müvekkiline. Ve artık yıl sonu yaklaşmış, avukatımız dua ediyor ki, adli tatil başka bir bayramla yada özel günle birleşsin de erken başlayıp geç sonlansın.
Diğer yanda bir tutuklu, yaşadığı talihsiz bir durum neticesinde tutuklanmış ancak ilgili kanundaki yorum farkından yararlanıp çıkabilme umudunda duruşmalarına gidip geliyor. Her bir duruşma dosyadaki eksik bir evrak nedeni ile üç ay atıyor. Her duruşmada omuzları düşmüş biniyor cezaevi aracına elleri kelepçeli, jandarma erinin kolunda. Artık tahammül edemediği ve hiç hak etmediğini düşündüğü cezaevine dönerken, aracın tutuklu taşıma kısmındaki bir kaç santimetre karelik camından dışarı bakıyor, bir kaç öncesine kadar özgürce yürürken hiç dikkat etmediği, refüj üzerine özenle ekilmiş rengarenk çiçekler çekiyor dikkatini, iki tanesini koparıp koşmak istiyor sevdiğinin yanına ve dua ediyor o havasız aracın içinde, duruşmasının bir an önce gelmesi adına adli tatilin bir başka özel günle birleşip uzamaması için.
Hiç dikkat ediyor muyuz acaba dua ederken, ettiğimiz duanın ve ya dilediğimiz şeyin, bir başkasının umudunu söndürmemesine? Ya da fark edersek böyle bir durumu yine de diler miydik o şeyi? Sanırım tam bu noktada etik kavramı dua konusu için de anlamını sürdürüyor. Sizce?